Kur’an’ın Tanrı’sının bilmediği şeyin belirmesi (“Beda’”)
Önceden bilinmedik, bilinemedik bir şey ortaya çıkabilir. Buna, “İslâm kelâmı”nda “BEDA’” denir. Önceden bir tutum gösterilir, bir iş yapılır, bir davranışta bulunulur. Sonra, daha önce bilinmeyen, kestirilemeyen bir durum belirip ortaya çıkar. Daha önce gösterilen tutum, iş ve gidiş, bu yeni duruma, yeni bilgiye uygun düşmüyordur. Yeni bilgiye göre yeni bir tutum göstermek, yeni duruma uygun yeni bir şey yapmak gereklidir artık. Politikacıysa yeni duruma göre ayarlar politikasını. Yöneticiyse beliren duruma göre önlemler düşünüp uygular. Yasa koyucuysa yeni bilgilerin ışığı altında yeni durumlara, yeni gereksinimlere göre yeni yasalar çıkarır.
İNSAN ve toplumlar için DOĞAL’dır bu. Ama ya “TANRI” için?
İslâm mezhepleri içinde “Tanrı için de bu olur.” diyenler vardır.
“Tanrı görüş değiştirir”
Şiilerin bir kesimi bu inançtadır. Keysaniyye bu inancı savunur. (Bkz. Şehrestani, el Milel ve’n-Nihal, 1/197; Bağdadi, el Farku Beyne’l-Fırak, s.38-46; Eş’ari, Makalatu’l-Islamiyyin 1/91.) Bu inancı paylaşanlar, kanıt olarak, en başta, Ra’d suresinin 39. ayetini gösterirler. Ayetin anlamı: “Tanrı, dilediğini siler, dilediğini yerine koyar (bırakır ya da yeniden yazar). Ana Kitap (yorum: her şeyin yazılı olduğu LEVH-Î MAHFUZ) O’nun yanındadır.” (Gösterilen kaynaklara bkz. Ayrıca bkz. F. Râzî, e’t-Tefsirul-Kebir, 19/66 ve öteki tefsirler.) Ünlü Muhtaru’s-Sakafı (ölm. 687.) “Tanrı’nın kendisine birtakım sözler verdiğini” söylemiş, söyledikleri çıkmayınca da “BEDA, oldu, Tann görüş değiştirdi, sözünden döndü…” demiştir. (Özellikle bkz. Bağdadi, el Farku Beyne’l-Fırak, s.46.)
“Beda’ “ya, yani “Tanrı için de “bilinmedik şeylerin ortaya çıkması’nın söz konusu olabileceğine ve Tanrı’nın zaman zaman görüş değiştireceğine” inananlara, “El Bedâiyye” adı verilir. (Bkz. Muhammed Ali Tehanevi, Keşşaftı Istılahati’l-Funûn, 1/157.)
Kur’an’da, “Tanrı’nın her şeyi bildiği” yazılı. (Bkz. Nisa: 176; Cin: 26…) Ne var ki kimi sözlerine yorumsuz bakıldığında, “Tanrı’nın birtakım konulan sonradan BÎLÎP ANLADIĞI’nın anlatıldığı” da, açıkça görülür:
“Tanrı, insanların, cinsel ilişkiden uzak kalmaya dayanamayacaklarını anladı”
O dönemde, bir kişi oruç tutar da, iftar zamanı, orucunu bozmadan uyursa, o kimse ne o gece, ne de ertesi gün akşama değin orucunu bozabilirdi. Ne yeme, içme, ne de cinsel ilişki. Adamın birinin başına bu durum gelmiştir. Yani iftar zamanı uyumuştur. Şimdi, ertesi günün akşamına değin her şey yasak. Adam dayanamaz, gece uyanınca karısıyla yatıp cinsel ilişkide bulunur. Ertesi gün, üzgün, durumu gidip Muhammed’e anlatır. Rastlantı bu ya, aynı şey Ömer’in (Halife) başına da gelir. O da dayanamayıp yasak olan cinsel birleşimde bulunmuştur. O da üzgün biçimde Muhammed’e açıklar durumunu. Bu durum başlarına gelen başkaları da vardır. Onlar da açıklarlar. İşte bu OLAYLAR üzerine, anlamı yukarıda sunulan ayetin geldiği bildirilir. (Bkz. Ebu Davud,Kitabu’s-Salat, hadis no: 2313; Buhari, e’s-Sahih/15; Tecrid, 910 no.lu hadis ve 911 no.lu hadisten sonra K. Miras’ın “îzah”ı; Süyûti, Lubabu’n-Nukûl Fi Esbâbi’n-Nüzûl, Tefsiru Celaleyn’in kena-n, 1/36…)
Bakara Suresinin 235. ayeti: “Evlenmeye ilişkin isteğinizi kadınlara çıtlatmanızda ya da içinizden geçirdiğinizi saklamanızda size bir günah yoktur. (Çünkü) Tanrı bildi-anladı ki (takılıp) yoğunlaşacaksınız onlara. (O kafanıza koyduğunuz kadınları gönlünüzden ve dilinizden düşürmeyeceksiniz. Yanaşın.) Ama onlarla gizlice sözleşmeyin. Meğer ki uygun bir söz söyleyesiniz…”
Burada da “Tanrı’nın bilip anladığı” belirtilen şey, “insanların, kadınlara olan düşkünlüğü.” Yani: “Tanrı bilip anladı ki: Siz o kadınlara kafanızı takmadan, içinizden geçirmeden edemeyeceksiniz. Onun için buna yol verildi. (Bkz. M.Ali Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, 1/51.) istediğinizi çıtlatmanızdan sakıncayı kaldırdı Tanrı. Ama hemen o sırada isteğinizi açıklamanızı yasakladı. Duyulan istekte de bir sakınca yok. (Bkz. F.Razi, 6/132. Bu konudaki tartışmalar için ayrıca bkz. Taberi, tefsir, 2/323-325.)”. Demek ki burada anlatıldığına göre, “Tanrı, insanların kadınlara olan düşkünlüklerini anlamamış olsaydı, evlenmek için kafaya konulan kadına olan ilgiyi ve evlenme isteğini kadına çıtlatmayı yasak bırakırdı.”
Kur’an’ın “Tanrı”sı, önce bir şey yapıyor, bir “hüküm” ortaya koyuyor; sonra bir gelişme olunca görüşünü, dolayısıyla “hükmünü değiştiriyor”; yani bir başka “hüküm” koyup bir öncekini geçersiz kılıyor. Bu, “nâsıh-mensûh (geçerli-geçersiz)” biçiminde de sunuluyor.
Turan Dursun, Din Bu 1, Sayfa 174-176
0 yorum:
Yorum Gönder