Searching...
12 Ekim 2013

Tesadüf mü? Birkez Daha Düşünün


Trenler, İnsanlar ve Seçimler Üzerine Bilimsel Bir İnceleme...


                                                                                                                                                       

Okumaya başlarken ayağınızı mı sallıyorsunuz rastgele bir şekilde? Yoksa derin bir nefesi geri mi bırakıyorsunuz? Geriye yaslanma olasılığınız da söz konusu. Ayağınızı sallarken yeni bir süreci başlatıp başlatmadığınıza emin misiniz? Derin nefesinizi bırakırken bir kınkanatlıyı rahatsız etmediğinizden; ya bundan emin misiniz? Geriye yaslanırken tam olarak uzayda neler yaptığınızı tanımlayabilir misiniz? Zamanın nereye doğru aktığını düşünüyorsunuz? Evrenin genişlediği yöne doğru mu? Ya evren daralırsa; o zaman, zaman nereye doğru akar?

Bu son yazıda, tüm bunların cevabını bulamayacaksınız. Bu sorular, olay örgülerimiz içerisinde henüz bir değer sahibi değiller; kimi anlamsal açıdan, kimi bilimsel açıdan. Cevaplamaya çalışmayacağız; söyleyeceklerimiz, sadece fantastik birkaç dans figüründen ibaret olacak. 

İki olay seçelim ve bu iki olay, birbiriyle herhangi bir bağlantı içermesin. Bunu rahatça yapabileceğimizi düşünüyoruz: hafif bir futbol topunun, bir hava akımı sebebiyle, olduğu yerden kıpırdaması ve bir akşamda, herhangi bir çocuğun uykusunun gelmesi. Birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan bu iki olayı nedensel açıdan sorguladığımızı düşünelim. Topun kıpırdamasının sebebi, hava akımıdır. Çocuğun uykusunun gelmesinin sebebi, sinir sistemi tarafından ilgili organlara gönderilen sinyallerle anlaşılır ve bunlar bir sebep olarak görülebilir. İki olay da, birbirine hiç yaklaşmayan, birbirinden oldukça uzak iki tren yolu gibidir. ''Bir makasta birleşmeleri olası değildir.''. Gerçekten öyle midir? 

Evrenin Büyük Patlama ile beraber genişlemeye başladığını teorize ediyoruz. Esasında, böyle söylediğimizde tam olarak ne anlatmaya çalıştığımızı da belirtmemiz gerekiyor; zira resmi bir yere kadar götürebiliyoruz. ''Sıfır zamanı''nı bilmiyoruz; filmi geriye doğru sardığımızda bir yere kadar gidiyoruz ve ardından ''puf!''. Bu istasyonda neler olduğunu bilmiyoruz. Her ne olduysa, çok büyük olaylar dizisini tetiklediği kesin. Olan şey, belki hiçliğe derin bir yara açacak bir hançeri sapladı; belki de varlıktan bir şeyler çalarak, kendi -özel- varlığını kurguladı; resmi bir yere kadar götürebildiğimiz için, tam olarak ne olduğunu bilemiyoruz. Ancak bu şeyden sonra, söz konusu istasyondan farklı trenler, aynı anda bir sefere başladılar. Biz bu trenlere bugün, ''olay'' diyoruz; her biri birbirinden bağımsız olaylar dizisi. Acaba her birinin birbirinden bağımsız olduğu konusunda neden bu kadar eminiz? Sonuçta aynı kaynağı paylaşmıyorlar mı?

Tren yolculuğu yapmış olanlarımız, böyle yolculuklarda, trenlerin ''makas'' dediğimiz mekanizmalar sayesinde yol değiştirdiklerini bilirler. Öyle ya; bir kente giden trenin bulunduğu yolda, bir başka kente gitmek üzere bulunan bir başka tren de olabilir. Makas gibi düzeneklerle, günlük hayatımızda tanık olduğumuz olaylarda da rastlarız. Bu makasları bazen ''tesadüf'' diye niteler, bazense farkında bile olmayız. Bulunduğumuz herhangi bir binanın son kapısından da çıkıp yola koyulduğumuzda tanıdığımız bir insanı görmemiz, ''makas''ların en tipik örneğidir. Böyle bir makasa girdiğimizi bilmediğimiz durumlar olmuyor değil; tanıdığımız bir insanın yanından öylece geçip gittiğimiz olabiliyor, hatta onun bile bizi görmeden yanımızdan, birkaç on santimetre uzağımızdan geçip gittiği olabiliyor. Biraz saçma bir perspektif; saçmalık, bilmediğimiz durumları varsaymamızdan kaynaklanıyor. Ancak doğrulama hakkımız şu şekilde saklıdır: bizim dalgın olduğumuz anlar, bizi fark edemeyenlerin dalgın olduğu anlar ve dolayısıyla, iki tarafın da dalgın olduğu anlar. Mantıksal olarak, bunu ''olana ergi'' şeklinde tanımlayabiliriz. Bu spesifik örnekten hareketle, Büyük Patlama sonrası yola çıkan olaylar güruhunun boyutlarını tahmin edebilirsiniz. Günümüzde tüm evrende olup bitene yetecek kadar tren yola çıkmış olmalı. Sıfır anından günümüze kadar nice makaslara girilmiş, nice makaslardan çıkılmış, nice makaslara dikkat bile edilmemiştir. 

Bizler, gözden kaçırdığımız makaslar için güzel bir bahane bulmuşuz: ''algıda seçicilik''. Esasında çevremizde bizi uyaran unsurların tümünü birden algılama kapasitesine sahip değilizdir; bunlardan sadece bir kısmını seçer, algılar ve tepki veririz. İşte bu tip durumlarda, seçtiğimiz herhangi bir makas, bizler için ''tesadüf''ü oluşturur. Resmin tümüne baktığımızda ise fark edemediğimiz makasları görebiliriz (eğer biz öldükten sonra güzel bir melek bize resmin tümünü göstermiyorsa, bunu şimdiden yapsak iyi olur: resmin tümüne bakmamız gerekiyor). Algımızdaki seçici yanımızı bir kenara bırakırsak, ve eğer Büyük Patlama'dan sonra, trenlerin girdikleri tünellerin içerisinde neler olduğunu çözebilirsek, resmin tümüne yetkin yorumlar yapabiliriz. Örneğin, tüm trenlerin bugünlerine ulaşmış olmalarını, Büyük Patlama'dan kısa bir süre sonra gerçekleşen ekstrem bir olaya, ''şişme''ye bağlarız. Evren, belirli bir zaman aralığı içerisinde, bilmediğimiz, deneyimlemediğimiz şekilde davranarak, trenleri bir tünele sokmuştur. Tünel çıkışında ise artık trenler, yolculuklarını bambaşka şekillerde sürdüreceklerdir. Tünel içerisinde, evrenin ışıktan daha hızlı genişlediğini kabul ediyoruz; yabana atabileceğimiz bir gelişme değil.

Başta verdiğimiz, bir hava akımı sebebiyle yer değiştiren hafif top ve uykusu gelen bebek örneklerine gelene kadar, evren, parçacıkların oluşmasına izin verecek kadar soğumuş, ardından parçacıkların bir araya gelerek daha kompleks yapılar oluşturmasına izin verecek kadar soğumuştur. Dikkat ettiğimiz, algılarımızla seçtiğimiz süreç, elbette ana hat. Bildiğimiz formuyla yaşam, bu hat üzerinde yeşerecek; ancak diğer hatları seçmediğimiz için, diğerlerinde tam olarak nelerin olup bittiğini bilemeyeceğiz. Atomu oluşturan olaylar dizisi, ikiden fazla makasın bir hatta birleşmesiyle meydana geldi: temel kuvvetlerin, o puslu başlangıçtan ayrılması, yayılacak fırsat bulması ve evrenin yeterince soğuması gibi. Artık bundan sonra trenler, ''cisim'', yani şekil almış madde oluşturma yolunda ilerliyorlar. Kütleçekimi, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet, bir yandan ayrı ayrı trenler olarak yollarına devam ederken, diğer yandan, diğer tüm trenlerin de rotalarını belirliyor. Olaylar bundan sonra, hayal edemeyeceğimiz derecede karışık. Cisimler evreninde olaylar, birbirleriyle senkronize bir şekilde gelişiyor.

Baştaki örneklerimize geri dönelim: topun yer değiştirmesi ile çocuğun uykusunun gelmesi arasında hiçbir ilişki gözlemlememiş olabiliriz. Acaba bu iki olaya hükmeden tüm olaylar için resmin tümüne baktık mı? Diğer bir deyişle, tıpkı tüm trenlerin, Büyük Patlama sırasında tek bir noktaya sıkışması gibi, bu iki olay da, belirli bir anda tek bir noktadan ayrılmış olabilir mi? Fikir, Evrimsel Biyoloji'deki ''ortak ata'' olgusuna selam çakar nitelikte. Bu haliyle örneklerimizi değerlendirdiğimizde, iki olayın da özgeçmişlerini incelememiz gerektiğinin farkına varıyoruz. Topun yerinin değişmesi, Dünya üzerindeki yüksek ve alçak basınç bölgeleriyle açıklanır. Bu noktalarla beraber, ''rüzgar'' olgusu ortaya çıkar. Söz konusu noktaların sebebi ise bir veya birden çok olabilir: sıcaklık, yerçekimi, yükselti ve Dünya'nın günlük hareketi. Çocuğun uykusunun gelmesi olayına dönersek, sinirsel sinyallerin sebebini incelememiz gerekir. Biyoloji'de, ''homeostasi'' diye nitelediğimiz iç denge, insanların hangi zaman aralığını uykuya ayırdığı sorununu özellikle ilgilendirir. Çocuk, akşam vakti, yorucu bir günün sonunda esnemiştir. ''Akşam'' olgusu, Dünya'nın günlük hareketinin bir sonucudur. Ortak atayı bulmuş gibi görünüyoruz. Ancak kurguladığımız evrende bu, olası bir ortak ata: Dünya'nın günlük hareketi. Diğer tüm olaylar için bu yaklaşımı derinleştirebiliriz. 

Hayal gücünüzü kısıtlayan herhangi bir durum söz konusu değilse, örnekler her zaman için çoğaltılabilir. Olaylarla beraber genişleyen bir evren söz konusu. ''Evrenin sınırlarında ne var?'' sorusunun cevabı, ''Evrende gerçekleşmiş en eski olaylar.'' olabilir. Buna göre, uzay-zaman dokusunu olaylar oluşturuyordur ve kuvvetler, olayları etkiliyordur. Bizler, bildiğimiz yaşam formunu algımızda seçerken, makasın ayırdığı diğer yolları seçmiyoruz. Seçsek bile, diğer hatlarda neler olduğuna dair çalışmalar yapabilmemiz için yeterli teknolojiye sahip değiliz. Algımızda seçtiğimiz, tanıdık yaşam formu, bizlere kendimizi özel hissettiriyor. Ancak dominant (baskın) faktörler olan kuvvetlerle beraber, resesif (çekinik) faktörler olan parçacıklardan, sadece belirli bir hat üzerindeki olaylara odaklandık. Makaslarla beraber ayrılan diğer hatlar hakkında bilgi sahibi olmadığımız sürece, kendimizi özel hissetme konusunda emin olamayız. 

Birkaç yerde ''kurgu'' kelimesini kullandık; kasıtlı bir hamleydi. Biz, örnek olarak verdiğimiz iki olayda, esasında bir evren kurguladık. Belki de çocuk, bambaşka bir evrende kullanılıp atılmaktan hiç de memnun kalmadı. ''Acaba bizlerin dünyasını da kurgulayan birileri var mıdır?'' diye sormadan önce kemerlerinizi bağlamanızı öneririz. 

Daha ilginç bir yaklaşımı ise, tüm bu olay örgüsünü, insan ilişkilerine senkronize ederek oluşturabiliriz. İnsanlar, seçimlerini şekillendiren zaaflarıyla, düşünce yapılarıyla, sıcakkanlılık ya da soğukkanlılık gibi karakteristik özellikleriyle, en önemlisi de tutkularıyla ve hırslarıyla, belirli yollara girer. Yine belirli makaslarla, bu yollardan ayrılırlar. Elbette sırada başka yollar olur. Böyle yollarda, başrol oyuncusu olan olaylar, sadece silik figüranlar olan kişilikleri, tüm bu dinamiklere göre, belirli istasyonlarda toplar. Bununla ilgili bir matematiksel yapının ise çok da uzak olmayan bir gelecekte ortaya koyulması beklenebilir.
                                                               

Kaynak:
 www.evrimagacı.org


                                                                                                  #AydınAdam

0 yorum:

Yorum Gönder